Ana içeriğe atla

Karalama

Bir kaç satır bir şey karalamak istedi canım. Bir şeyler yazmak. Bir anımı aktarmak, kısa bir hikaye yazmak. Başladım bile yazmaya. Daha ne yazacağıma tam karar vermiş değilim. Bu kararı vermek için başladım zaten şu satırlara. Yazarken veririm kararımı diye.
Yazmak benim için bir kaçış, farklı bir diyara yöneliş. Kafamdakileri biraz bile olsa sizlerinde kafasında canlandırmak için bir yöntem. Çok profesyonel değilim bu konuda. Yinede yazmamak için bir sebebim yok. Blogum olmasa, yazın geceleri yaptığım gibi, mum ışığı altında, bulduğum boş bir defteri doldururum. Yıllardır yazıyorum. Hayatımdan, kafamda ürettiklerimden, içimden gelen her şeyi. Neden yazdığımı sorduğumda ise kendime, aldığım cevap şu oluyor. "İyi geliyor." Her insanın yapması gereken bir şey bu. Çok kitap okumakla, çok kültürlü olmakla bir alakası yok yazmanın. İnsanın içinden gelmeli. Duygularını kelimelere dökmeli. Fotoğraflara ihtiyacım olmuyor benim. Sadece olanları yazmak, o günleri tekrar dönmemi sağlıyor.

Küçüklükten kalma bir günlüğüm vardı ki şuan kayboldu, büyük ihtimalle bir çöpe gitmiştir. 3. sınıfta yazdığım bir günlüktü yanlış hatırlamıyorsam. Yazmamın sebebi ise öğretmenimizin bize ödev olarak vermesiydi. İlk o zaman yazmaya başladım desem yalan olmaz. Bir başlangıç oldu o günlük benim için. Hafızamı ne kadar zorlarsam zorlayayım, geçmişe dönüp baktığımda o günlükten öncesine ait bir yazma girişimi pek hatırlamıyorum. Neyse konuya dönelim, aradan yıllar geçti. En fazla 3-4 yıl tabi. Bu günlük bir gün elime geçti. Biraz yıpranmış, yırtılmış bazı sayfaları. İçini açıp okumaya başladım en baştan. Her günümü, o kadar çocuksu ve sıradan aktarmıştım ki. Okurken bir yandan da gülüyordum. Çünkü her sayfada neredeyse, "Sabah kalktım yüzümü yıkadım kahvaltı ettim" yazıyordu. Bunu sürekli tekrarlamıştım ve itiraf etmeliyim ki küçüklüğümde asla yüzünü yıkayan biri değildim. Hep annemin ve ya babamın zoru ile kahvaltı sofrasına oturmadan önce zar zor banyoya gider yüzüme bir kere su vurur geri gelirdim.

Günlüğü elime aldığımda elbette duygulandım. Geçmişe adım atmamı sağlayan bir kapı oldu benim için. O zaman ki arkadaşlarımı anımsadım. Ailemin o zaman ki hallerini, yaşadığımız evi, oyunlarımı. Gözlerim doldu. En unutmadığım kısım ise babamın oynadığı şans oyununu bulana gıcık oluşumdu. Bunu günlüğümde de belirtmiştim. Satırları tam hatırlamasam da "İddiayı kim bulduysa" falanlı filanlı başlıyordu. Öğretmenim özellikle o kısma imza atmıştı.

Şimdi fark ettim de, uzun zamandır günlük yazmıyorum. Şu günlerimi hatırlamak için bolca fotoğraf var elimde, yinede o zaman ki duygularımı, detayları hatırlamak yıllar sonra daha zor olacak. Çünkü hepsi bir anı, küçük bir kesit olarak kalacak kafamda.

Günlük yazmanın önemini şimdi daha iyi anladım ve sizlerinde anladığını umuyorum. Günlük yazmak sıradan bir şey değil. Gününü birebir aktarmakta değildir. O günü hatırlayabilirsin, fakat o gün kime kızgın olduğuna, ne istediğini, mutlu mu yoksa hüzünlü mü olduğunu hatırlamakta zorlanırsın. Dediğim gibi, zaman geçtikçe hepsi kafamızda bir kesit, küçük bir sahne olmak dışında bir şey olmaz.

Karalayalım dedim de, baya yardırdım yine. Yardırmakta nasıl bir kelimeyse, her yere cuk diye oturuyor arkadaş.

En başa dönüp baktığınız da ne yazmaya emin olmayan birinin, bir anda nasıl konudan konuya atladığına şahit oldunuz. İşte, zihnimin küçük bir parçasını aktardım size. Düşüncelerimiz o kadar karmaşık ve değişkenki. Her an başka bir şeye odaklanabiliyor, oradan oraya atlayabiliyoruz. Bende yazarken bunu yaptım. Oradan oraya geçip, kafamdakilerin elbette ki belli bir kısmını sizlere aktardım ve halen aktarmaya devam ediyorum.

Neyse, okuduğunuz için teşekkür ederim ki pek okuyanım da yok. Amaç zaten birilerinin okumasından ziyade benim bunu yazmak istiyor olmam. Gerisi pekte önemli değil.

Sağlıcakla kalın...

Yorumlar