Ana içeriğe atla

Trans İnceleme Spoiler İçerir


Farklı türden filmler ararken şanslıysanız denk geleceğiniz bir film Trans. Sizin olağan şeylerin dışına itip beyin yıkan senaryoların arasına çekiyor ve bir bilinmezlik içerisinde tüm sorularınızı cevaplandırıp bitiriyorlar. Fight Clup gibi. Bu yüzden etkileyici bir yapım. İzlerken gram sıkılmadım. Yine uyumak için açıp kilitlendiğim filmlerden biri oldu. Bu yüzden bir incelemeyi hak ediyor diye düşündüm. Oyuncularından ziyade IMDB puanı da yeterince dikkat çekici.

X-MEN First Class ile tanıdığım muhteşem oyuncu James McAvoy'da filmde oynuyor. Oyunculuğuna diyecek yok. O yüzden direkt filme geçiyorum. Filmin fragmanını bile izlemediyseniz ki ben internette film ararken filmlerin asla fragmanlarına bakmam, sizi beklemediğiniz bir olaylar zincirine çekiyor. Adamımız Simon bir münzare de ki tablonun çalınmasına yardım ediyor, yardım ettiği adamlardan birine hırsızlık esnasında elektro şokla saldırdığı için Franck adlı psikopat abimiz Simon'un kafasına sert bir darbe indiriyor ve her şey burada başlıyor. Çalınan çantanın içinden tablo çıkmıyor, Simon kafasına aldığı darbe yüzünden tabloyu nereye koyduğunu hatırlamıyor. Aslında çantada olması gereken tablonun arayışı için eller sıvanıyor, Simon önce güzel bir işkence görüyor. Frank ve ekibi tüm yaptıklarına rağmen hatırlamadığı konusunda ısrarcı olan Simon'a inanıyor ve hatırlaması için farklı bir yola başvuruyorlar. Bu yol elbette hipnotize. Burada devreye güzel oyuncu Rosario Dawson giriyor. Elizabeth isimli karakteri canlandıran bu hatun bir an bile olsun işinde ki kalitesinden, duruşundan taviz vermiyor. Titiz ve dikkatli olduğu daha ilk çıktığı sahneler de anlaşılıyor.

Olay çok basitmiş gibi duruyor ilk başlarda. Elizabeth seanslar esnasında Simon'a hipnotize ederek hafızasını geri getirmek için çalışıyormuş sanıyor herkes. Simon kolayca transa girerek Elizabeth'in rehberliğinde kafasının içinde derin yolculuklara çıkıyor. Hah diyorsunuz film bu, bu hali bile inanılmaz derecede güzel. Fakat işler öyle bir boka sarıyor ki, her şey zincirleme çözülmeye başlıyor. Beyin yanmaları başlıyor. Bu kadın kim? Simon neden böyle yaptı? Elizabeth aslında kime yardım etmeye çalışıyor derken son dakikalar da her şey ortaya çıkıyor.

Simon aslında Elizabeth'in eski sevgilisi, fakat filmin başında seyirci bundan habersiz. Simon, Elizabeth'i o kadar takıntı haline getiriyor ki Elizabeth isteksizce yeteneklerini kötüye kullanarak Simon'un kendisini unutmasını sağlıyor. Simon'u tekrar karşısında bulunca başının derde girdiğini anlayıp yardım etmeye çalışıyor ve oda tüm soruların cevaplandığı bu maceraya katılıyor. Bir ara tek derdi para olan, çıkar için ortalığı ateşe veren bir orospu rolüne bürünüyor. Sonra tekrar masum oluyor. Bir kaç soru daha cevaplanınca kadına hak vermeye başlıyorsunuz. Karakterlere olan bakış açınız çok hızlı değişiyor.

Mesela Frank. Adam bir suç babası. Ekibi ile pis işler yapıyor. Bunu size çok iyi aktarıyorlar. Sonra bu adam ilerleyen dakikalar da sevebilen, yatağına attığı kadını becermek yerine onunla başka şeyler de yaşamak isteyen birine dönüşüyor. Filmin sonunda ise bu pislik adam sizin için bir meleğe dönüşüyor. Herkes, her şey çok hızlı gelişiyor. Sonuç buluyor. Beklemediğiniz şeyler oluyor. Cidden beklemediğiniz şeyler. Patlayan silahlar, çıplak bir kadın, cinsel organından vurulan bir adam. Acımasızca öldürülen diğerleri. 

Senaryo muntazam, fazla dış mekan yok. Çoğunlukla karanlık ve kasvetli mekanlarda geçiyor film. İşin içinde sonuçta hipnotize var. Tablolara, resimlere değiniyorlar, onlardan bahsetmezsek olmaz demişler kısaca. Harika bir filmdi. Filmin başında bu neye varacak ki diyorsunuz, dediğinize pişman oluyorsunuz. Muhteşem bitiyor. 


Yorumlar