Ana içeriğe atla

Mahya'da Bir Gece


Elimde ki fotoğraf ve videolar tatmin etmediği için yaşadıklarımı birde metin haline getirmek istedim. En azından ilk kamp tecrübemi üzerinden zaman geçse bile bu satırları okuyarak tekrar hatırlayabilirim.

Seyfi benim iş yerinden arkadaşım. Kendisi doğayı çok seven biri. Şehir ortamı vs. onu geriyor. Az çok anlamışsınızdır nasıl biri. Bana bundan haftalar öncesinde kafasında ki kamp fikrini söyledi. Benimde aklıma hemen yattı. Gidip gitmemeyi düşünmedim bile çünkü ilk duyduğum andan itibaren eğer olursa kesinlikle gitmeyi kafayı koymuştum. Derken 11.05.2016 gece sularında Seyfi ile bir telefon görüşmesi yaptım ve sabah erkenden yola koyulacağımızın haberini aldım. 

Erken yattım, hali ile de sabahın ilk ışıklarında uyanmış oldum. Çantamı hazırladım. Yanıma bir kaç parça giyecek aldım. Fotoğraf makinemi ve tripodumu da aldım.

Yolculuğa başladığımız da ilk durakt BİM oldu. Erzak alışverişi yapmamız gerekiyordu. Yiyecek, içecek bir şeyler aldıktan sonra Kırklareli Mahya'nın yolunu tuttuk. Mahya'ya yaklaştıkça yeşilliğin artması, şehirden giderek uzaklaşmamız, içerisinde geçtiğimiz köylerin tamamen yeşil bir bitki örtüsünün arasında kalması beni nasıl bir yerin beklediği hakkında bir kaç fikir edinmemi sağlamıştı bile. GPS, harita vs. derken Evciler köyünü geçip, Evciler göletine ulaşmayı, Trakya'nın en yüksek tepesi olan Mahya'nın eteklerinde ki ormana varmayı başarmıştık.

Aracı uygun bir yere çektik. Göle yakın bir yeri, ağaçların arasında kalan düzlüğü kamp alanı olarak belirledik. Çadırımızı kurmak için elleri sıvadık. Ben çoğunlukla Seyfi'nin yaptıklarına dikkat etmekle meşguldüm. Eğer bir daha ki sefer diye bir şey olursa, çadır nasıl kurulur vs. tarzı şeyleri kurmayı öğrenmem şarttı. Çadırı kurmak çokda zor değildi. Seyfi arka kısmın bagaj, ön kısmın giriş olacağını belirtti. Tulumlar hakkında biraz bilgi verdi. Matları çadıra serip üzerlerine tulumları attık. Seyfi, yolda aldığımız sodayı matın altına koyarsam biraz da olsa soğuyacağını söyledi. Bende öyle yaptım ve koydum. Sebebini sorduğum da toprağın sıcaklığının sıfır olduğunu, matın altında kalan şeylerin soğuyabileceğini söyledi bana. 

Çadır tamamdı. Eşyalarımı, erzağımızı vs. bagaj kısmına koymuştuk. Şortlarımızı giymiş, kamp moduna girmiştik. Kamp ateşinin çadıra yakın olmasını çok istiyordum fakat karınca yuvası görünce bu fikirden caydık. Biraz ötede ki yeri kamp ateşi için kullanacaktık. Fakat şimdi sıra keşif yürüyüşündeydi. Ateş sonraya kalmıştı. Fotoğraf makinelerimizi yüklenip yola çıktık.

Gölün kesiştiği bir noktadan karşıya, Evciler köyünün arkasında kalan kayalıkların oraya doğru uzun bir yolumuz vardı. Yol boyunca video ve fotoğraf çektik. Ben yılanlar hakkında ki endişemi sürekli dile getirdim. Her seferinde Seyfi'nin beni avutacak, korkumu dindirecek şeyler söylemesini beklerken tam aksine, beni daha da diken üstünde tutacak şeyler söyledi. Ama olması gerekende buydu. Beni kandıracak toz pembe yalanlara gerek yoktu. Bilmem gerekirdi.

Kesişme noktasından geçip gölün karşısına geçtik ve oradan kayalara doğru uzun engebeli bir yolu aştık. Kayalara varınca biraz dinlendik, biraz daha fotoğraf ve video çektik. Seyfi bir kaç tırmanış denemesi yaparken bende sağa sola hayranlıkla bakmaya devam ettim.

Aynı yoldan geri dönerek kamp alanımıza tekrar ulaştık. Kamp ateşini yakacağımız yerde küçük bir oyuk açtım. Biraz çalı çırpı topladım. Seyfi ateş için daha büyük odunlara ihtiyacımız olduğunu söyleyince elleri sıvadık ve ormana doğru girdik. Ne bulduysak topladık. Sonrasında daha da fazla ihtiyacımız olduğunu anlayınca iki büyük odundan sedye yapıp üzerine topladığımız diğer odunları yığdık ve kamp alanına taşıdık. Yemek için hazırlanıyorduk. Ateşi yaktık ve Seyfi'nin elinden yağsız, suda pişmiş menemen yedik. Normalde olsa yemeyeceğim bir şeyi orada afiyetle yedim çünkü keşif için yaklaşık iki buçuk saat yürümüş, üzerinde bir sürü odun toplamıştım. Yağsız olmasının sebebi ise her şeyi almış, yağ almayı unutmuş olmamızdı.

Yemeğin ardından bir süre oyalandık. Seyfi ağaçlara tırmanıp getirdiği halat ve ipler ile bir şeyler yapmayı denerken, bende telefonda, ateşin başında zaman geçirdim. Sonra sıkılınca biraz daha odun toplamak için çadıra serdiğimiz matlardan birini de yanıma alarak ormana yöneldim. Topladığım odunları matın ortasına koyup, matı iki ucundan da sıkıca tutarak kamp alanına bir sürü odun taşıdım. Ateşin sönmesini hiç istemiyordum. 

Seyfi'nin fotoğraf makinesi için kurduğu ip sistemi pek başarılı olmasa da denemesi yeterliydi. Bense sağa sola bakınıp, ateşi besleyip, telefonda takılmaya devam ettim. Bir süre sonra uzanıp kitap okudum. Seyfi'de eline telefonunu alıp sosyal ağlarda gezindi. 

İlerleyen saatlerde bir koyun sürüsü kamp alanımıza yaklaştı. Çok fazla koyun vardı. Çoban köpekleri tedirgin etse de hiçbir sorun yaşamadık. Çobanlar sürüyü bir arada tutup göle çekti ve bir süre koyunlar burada otlandı. Baya bir süre. Bu süreçte çoban köpekleri kampın çevresini sarmış bizi izliyorlardı. Sakince bakıp yatıyorlardı. Ne havladılar, ne de herhangi bir agresif harekette bulunmuşlardı. 

Sürü dağıldıktan sonra köpeklerden biri hala yanımızdaydı. İlerleyen saatlerde yol üzerinden aldığımız şarapı aradan aldım ve ateşin yanına oturdum. Bir kaç yudum çektim. Ateşin ve şarabın fotoğraflarını çektikten sonra biraz daha oyalandık. 

Odunlarımız tekrar azalınca Seyfi ile tekrar ormana yöneldik. Bu sefer daha büyük bir sedye ve çok daha büyük odunlar ile döndük. Sabaha kadar yanmasına yetecek derecede odun toplamıştık. Akşam hava kararmaya başlayınca hilal de yavaşdan bulutların arkasından buğulu bir şekilde göstermişti kendini. Gece çok karanlık olursa tepeye çıkma işini askıya almak üzerine küçük bir konuşma yaptık Seyfi ile.

Tüm bu süreç boyunca bir çok vlog, fotoğraf ve video kaydı aldık. Röportajlar yaptık. Ateş için daha büyük taşlar topladık. Akşam dokuz sularında aldığımız sucukları çıkardık ve temizlediğimiz dallara geçirip közün üzerinde pişirmeye başladık. Şarap, ekmek, sucuk ve kamp ateşi çemberinde muazzam bir keyif çıkarıyorduk. Kurbağa, rüzgarın yaladığı yaprakların çıkardığı hışırtı, kuşların giderek azalan sesi ve ateşin içinde çıtırdayan odunların sesi şölen misali bizi mest ediyordu. Özellikle de beni. Ateşe dalmış gitmiştim adeta. Hiç sönmesin istiyordum. Onun yaydığı sıcaklık beni öyle mayıştırmıştı ki. 

Saat on olduğunda artık yatmamız gerekiyordu. Gece dört gibi uyanacak havaya göre tepeye çıkmak için kolları sıvayacaktık. Dışarıda ki malzemeleri bagaja dizdik. Ateşi söndürüp taşları közün üzeirne yığdık. Ardından da su ile bir güzel yıkadık. Çadıra girdik. Seyfi tulumların çantasını yastık yapabileceğimizi, kullanmadığım hırka, tişört vs. kullanarak içini doldurabileceğimi söyledi. Tulumda nasıl yatacağımı anlattı. Tulum hakkında biraz bilgi verdi. Çok sıcak tutacağından en azından vücudum da açık kısımların olması gerektiğini vurguladı.

Çadır çok büyük değildi. İkimiz de çok küçük adamlar değildik ama rahatlıkla uyuduk diyebiliriz. Telefon alarmlarımızı kurduk, çadırı aydınlatan küçük masa lambasını kapattık ve tulumlarımızın fermuarını çekip uykuya daldık. Gecenin ilerleyen saatlerinde yağmur sesine uyandım. Sanki dolu yağıyormuş gibi takır tukur damlaların sesi geliyordu. Gök gürültüsü, yağmur, uykumuza eşlik etti.

Gözlerimi açtığım da Seyfi kalkmış tulumunu topluyordu. Gece kalkmamıştık çünkü yağmur hiç dinmemişti. Tepeye bu şartlarda çıkmamız zordu. Zorlamaya gerekte yoktu zaten. Yağmur hala yağıyordu. Kalktım, Kendime geldikten sonra bende toparlanmaya başladım. Seyfi ıslanmadan çadırı rahat bir şekilde toplayabilmemiz için arabaganın bagaj kapağını kaldırıp altına çekti. Tamamen toplandık. Çadırı, matları, eşyalarımızı. Şarap hala tam denecek kadar doluydu. Fazla içmemiştik. 
Dönüş boyunca pek konuşmamıştım. Alkol alacağım için ilacımı içmemiş olmamdan dolayı çok rahatsız hissediyordum. 

Mükemmel bir kamptı benim için. Her şeyden öte ilkti. Bir daha ki seferi çoktan planlamaya başlamıştım bile. Neler götürebileceğimi, kampta daha fazla nasıl aktif olabileceğimi çoktan düşünmeye başlamıştım.

Şehirden kaçmak, doğaya sığınmak bir gece bile olsa güzeldi. Ara sıra korkmak, tedirgin olmak, ateşin çevresinde ısınmak. 

Gidip piknik alanlarınız da mangal yaptığınız ortamları kastetmiyorum. Ormanda bir gece geçirmekten bahsediyordum. Muazzam bir his. Çok güzeldi. Bir daha olsa düşünmeden giderim dedirtecek kadar.

Seyfi'ye gönülden de teşekkür ediyorum. Sonuçta bu fikir ondan çıkmıştı ve o olmasa hayatta gidemezdim kampa falan. Onun tecrübesi de bana biraz güven verdi açıkcası.

İnşallah başka bir kampın ardından tekrar böyle yazmak nasip olur. 


Yorumlar