Ana içeriğe atla

Arrival


Intersaller'in ardından bu tarz bir filme hasret duyuyorduk. Bu bir gerçek ve bu film tüm istekleri karşıladı bence. Evet, Intersaller'de ki görsel efektler yoktu fakat filmde anlatılmak istenenler, size ters köşe yapması ve filmin sonunda "Vay anasını" dedirtmesi yeterli oldu. Peki bu film bizlere ne anlattı? Neyi hedefledi ve bunu nasıl yaptı, gelin bunun hakkında konuşalım.

Öncelikle oyuncu kadrosunda çok tanıdık iki isim var ve ikisinin de oyunculuk kariyerlerin de ortak bir noktası var. Birisi Marvel evreninden tanıdığımız Hawkeye (Jeremy Renner) ve diğeri de DC evreninden tanıdığımız gazeteci ablamız Loise Lane (Amy Adams). Bu iki başrol de çizgi roman uyarlaması filmlerde rol almış kimseler. Sanırım oyuncular seçilirken böyle bir detaya dikkat edilmiş.

Filmi izlemeden önce herkes uzaylı istilası tarzında bir şey bekliyordu biliyorum. Sonuçta fragmanda da gördüğünüz üzere dünyaya uzaydan gelen bazı gemiler var. İnsanın ilk bakışta böyle düşünmesi çok olağan. Filmin ilk ters köşesi burada oluyor. Beklediğiniz aksiyonun yerine çok daha dramatik bir yapım çıkıyor karşınıza.

Louise bir anne ve üniversite öğretmeni. Dil bilimcisi diyebiliriz herhalde bu kadına. Tam olarak dalı ne bilmesem de yaptığım tek çıkarım bu. Filmin başında bir annenin çocuğu ile yaşadıklarına ve onu kaybedişine şahit oluyoruz. Üniversite de derse girdiği esnada insanların tedirgin hareketleri ve sürekli çalan telefonlar ile film başlıyor. Haber kanalların da, sosyal ağlar da, herkes, gelenleri konuşmaya başlıyor. Neden geldikleri bilinmiyor, istilacı mı yoksa barışçıl bir girişim mi kimse emin değil. Ordu gelenler ile iletişim kurabilmek için Louise'den yardım istiyor.

Bir helikopter geliyor ve Louise'i evinden alıyor. Bu esna da filmde sıkça göreceğimiz ve önemli bir yer edindiğini çok sonradan anlayacağımız Ian'ı görüyoruz. Ian bir astrofizik uzmanı. Louise ile ortak bir amaç adına beraber çalışacak olsalar da ikisininde soracağı farklı sorular var. Ian "Nereden ve nasıl geldiklerini" merak ederken, Louise ise "Kim olduklarını" merak ediyor.

Ne olduğu belli olmayan bu gemilere UFO diyoruz. 12 adet UFO, dünyanın 12 farklı bölgesine iniş yapmış durumda. Başlangıçta herkes birlikte hareket ediyor. Rusya, Çin, ABD. Elde ettikleri verileri ve bilgileri paylaşıyorlar. Dünya bir ekip olarak ilerliyor.

Uzay gemileri her 18 (12'de olabilir) saatte bir açılıyor ve ziyaretçi kabul ediyor. İlk görsel temasta ahtapot gibi uzun kolları olduğunu fark ediyorsunuz. Buğulu camın ardından Louise'in yazdıklarına karşılık, kendi dilleri ile karşılık veriyorlar. Her geçen gün iletişim daha da güçleniyor ve onlar İngilizce'yi öğrenirken, Louise ve ekipte onların dilini öğreniyor. Sonra sorular sorulmaya başlanıyor.

Filmde uzaylılara karşı duygularınız her an değişiklik gösterebilir bir durumda. Film boyunca neden geldiklerini kestirmeniz imkansız. İşin güzel kısmı da bu zaten. Senaristler soruları cevaplamayı en sona bırakmış. İnsanların fikir ayrılıklarına düşmesi, herkesin sonuca ulaştıkça birbirinden kopması ve tekrar bir araya gelme çabaları. Tüm film çalkantılı geçiyor. Bundan sonra anlatılacaklar fazla detay olur. Film bu şekilde ilerliyor ve gelişiyor.

Film boyunca kendinizi yakın hissettiğiniz tek karakter Louise oluyor. Ian daha çok yancı bir rolde, ne yaptığını biliyor fakat kim olduğunu tam olarak çıkaramıyorsunuz. Louise gelenler ile güçlü bir iletişim kurarken bunu size de yansıtıyor. Aklından geçenleri, hissettiklerini sanki sizde hissediyorsunuz.

Müziklere gelirsek her biri mükemmeldi. Gelenlerin o gizemli sesleri, yankılanan o iniltiler sizi gizemin içine daha da çok çekiyor. O kadar çok hoşuma gitti ki filmden sonra Youtube'da direkt soundtrack aramaya başladığımı da itiraf etmek isterim.

Dünyanın en iyi filmi olmasa bile kesinlikle izlenilmesi gerekenler arasında ilk ona çok rahat girer diyorum ben. Başka bir inceleme de görüşmek üzere. İyi seyirler...


Yorumlar