Ana içeriğe atla

Organize İşler: Sazan Sarmalı

On dört yıl önce Organize İşler ilk kez vizyona girdiğinde henüz küçük bir çocuktum. Bu tarz filmleri anlamak bir yana izlemek için bile bir çaba sarf etmezdim. Malum o zamanlar sekiz yaşında idim ve tek ilgi alakam Örümcek Adam üzerineydi. İlk film ile tanışmam bu yüzden çıkış tarihinden yıllar sonra olmuştu. Fakat ilk izlemem asla son izlemem olmadı ve hatta en son bir ay önce kadar filmi tekrar izledim. Şimdi diyebilirsiniz "Sen şimdi bunu neden anlattın?" Anlattım çünkü ben Organize İşler: Sazan Sarmalı'nı bir daha izlemeyeceğim. Şimdi gelelim nedenlerine...

NOT: Film şuan Netflix'te gösterimde.

Aynı Tas Aynı Hamam

Kendime "Yılmaz Erdoğan ilk filmde ortaya koyduğu hikayenin bir benzerini ikinci filmde kullanmaz" demiştim. Yani Sazan Sarmalı duyurulduğu günden bu yana içimde böyle bir fikir vuku bulmuştu. İlk filmde elde ettiği kaliteyi daha da arttıracağını düşünmüştüm. Çok yanlış düşünmüşüm.

Hırsızlık, dolandırıcılık ve bunların çevresinde gelişen aksiyon vari ile maceracı olmaya çalışan bir filmi ilk filmden esintiler ile doldurup neredeyse bir oldu bitti üzerine inşaa etmek "Bu iş çok aceleye gelmiş be abi" dedirtiyor insana. Halbuki kendisinin ikinci filmi çekmek için on beş yıl gibi uzun bir süresi vardı.

İntihar Eden Süperman

İlk filmde İstanbul'un o kirli yüzünü ve arka planında yatan hikayeyi harika enstantaneler ile bize sunan adamlar bunların benzerine değinmek bir yana yanından bile geçmemiş, onca anlam dolu mesaj ve karakteri bir kenara itip içi boş tiplemeleri daha da ön plana çıkartıp baba ve kızı gibi basit bir ilişki çerçevesinde tüm filmi şekillendirmişler.

Önce ki film sadece bir hırsızlık hikayesi anlatmıyordu, o insanların dünyasını da yansıtıyordu. O adamların gözünden bize bir pencere açmıştı ve bunu harika karakterler, yanlarında güzel mesajlar ile bizlere sunuyordu. O insanlar nezdinde yapılan her bir hamlenin ve düşüncenin bir manası vardı. Tüm film bir araya getirsek rahmetli Erdal Tosun'un "Bi ara çok konuştum, hiç faydasını görmedim bıraktım." sahnesi etmezdi arkadaşlar. Abartmıyorum. Bomboş bir filmdi. Belkide tüm filmde ki en güzel sahnelerden biride ilk filmde ki bu repliğe yapılan gönderme idi.

Oyuncular Üzerine

Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırdığı Sarı Saruhan dışında gerçekten ilgi çeken tek bir karakter yoktu. Kendisi kaçak bahis oyunları yürütüyor, küfür etmemeye çalışıyor, şivesi var, ağır abi ve bu kadar. Böyle bir tipleme size ne kadar ilgi çekici ve ya tanıdık geldi aslında tahmin edebiliyorum. Bence bu karakterin ilgi çekici tek yanı kendisini Kıvanç Tatlıtuğ'un canlandırıyor olması. Neyse...

Ezgi Mola sürekli çevrede "Ayy, ayyy, canım, ayy, ayy" diye geziyor. Yılmaz Erdoğan'ın, yani Asım Noyan'ın kızını canlandıran şahısta ekibe sadece güzel olduğu için eklenmiş. Tüm film boyunca oda "Baba! Babaa! Bırak bu işleri. Baba! Babaa! Bırak gel bu işleri" diye geziyor. Ekibin diğer üyelerinde görülen tek fark artık daha cesur olmaları. En azından direkt dayak yemek ve ya ezilme safhasına geçmeden önce adam gibi bir mücadele verdiler diyebilirim. Bazı sürpriz isimlerin olması da ayrı bir güzellik katmadı değil tabi. Fakat sevinmeyin onları da çok fazla göremiyoruz.

Sonuç Olarak

İyi ki film Netflix'e düşmüş, sinemaya gidip bu film için bilet satın almamışım. Bu değerli oyuncuları böyle bir senaryo ile ziyan etmişler resmen. Basit bir komedi filmi, fazlası değil. Araba kovalama sahnelerinde bile arabanın içinde olmadıkları o kadar göze çarpıyordu ki, hepi topu birkaç dakikalık bir sahneyi bile düzgün yapamamışlar. Emek emekte, bu israf bence!

İyi seyirler...



Yorumlar